Sokak hayvanlarına yönelik hazırlanmakta olan Hayvanları Koruma Kanunu’nda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısının, İngiltere’deki düzenlemeleri örnek aldığı dile getirildi. Tasarıda olması muhtemel önlemler kadar konuşulmasa da İngiltere’nin örnek gösterilmiş olması, dünyada sokak hayvanlarının durumu ve izlenen politikalar üzerine düşünmemize neden oldu.
Uluslararası Evcil Hayvan Yönetimi Koalisyonu (International Companion Animal Management Coalition, ICAM) sokaklarda yaşamak zorunda kalan hayvanların ana kaynağının evde yaşarken evsiz kalan hayvanlar olduğunu belirtiyor.[1] Sokakta bakılan veya kendi başına sokakta yaşayan hayvanların yavrularının yaşama şansının çok düşük olduğu; sokaktaki hayvan popülasyonunun asıl olarak evde yaşayan hayvanların kaçması, terkedilmesi veya atılmasıyla belirlendiği ve arttığı belirtiliyor. Dolayısıyla, evcil hayvan ve sokak hayvanı gibi bir ayrım yapmak aslında çok zor. Kaynağı ev olmadığı durumda bile, bu hayvanlar evcilleştirilmiş hayvan türleri. Onun için sokaklardaki hayvanlar için daha çok “evsiz” (evcil) hayvan adlandırması yapılıyor.[2] Dolayısıyla, hangi ülkeye bakacak olursak olalım, aslında evde yaşayan veya evsiz evcil hayvanlara bakıyor olacağız.
İngiltere’de uygulanmakta olan 1990 tarihli Çevre Koruma Kanunu (Environmental Protection Act) da evcil hayvanlarla ilgili bu gerçeği temel alıyor.[3] Düzenlemede “stray animal” veya “stray dog” adlandırmalarını görüyoruz. “Stray” evden kaçmış, artık evi olmayan, kaybolmuş, evini bulamamış anlamına gelen bir kelime. Yani yasa asıl olarak evde yaşadığını, daha önce bir evi olduğunu kabul ettiği ve kamusal alanda başı boş dolaşan hayvanlara ilişkin bir düzenleme getiriyor. Yerel yönetimlere ve polise bu hayvanlarla ilgili kimi haklar tanıyor. Yerel yönetimler kamusal alandaki bu evsiz hayvanları yakalama, yedi gün boyunca yerel yönetimlere ait tesislerde tutma, yedi günün sonunda satma, evsiz hayvanlarla ilgili bir organizasyona verme veya yok etme (“destroy”) yetkisine sahipler. Yapılan tüm işlemleri de kayıt altına almakla mükellefler. Ayrıca sahiplerinin bulunması halinde minimum 25£ tutarında para cezası kesebilir; yapılan harcamaların karşılanmasını talep edebilirler. Polis de kendisine teslim edilen evsiz kalmış hayvanları en yakın polis merkezine götürmek ve yerel yönetimlerle işbirliği içinde bu süreci yürütmekle yükümlü.
Adlandırma ve düzenlemeler şu soruyu sormamıza neden oluyor? Ne olmuştur da hayvanların mutlak olarak evde yaşamaları gerektiği, aksi halde öldürmeye giden sıkı yaptırımlarla karşılaşacakları kurala bağlanmıştır? Hayvanların binlerce yıl önce evcilleştirilmiş olmaları, o tarihten itibaren insanlarla birlikte yaşamaları bu soruyu cevaplamak için yeterli midir? Pek yeterli gözükmüyor. İnsanlar, korunma ve avcılık için köpekleri; kemirgen, haşere ve zehirli yılanlara karşı kedileri evcilleştirmiştir.[4] Zaman içinde onları birer refakatçi olarak da görmeye başlamışlardır. Ancak yüzyıllar boyunca bu simbiyotik ilişki çoğunlukla paralel hayatlar şeklinde yaşanmış; insanın yaşam alanının da büyük oranda doğa içinde olması, köpek ve kedilerin doğadan kopmasını ve ev içinde beslenmesini gerektirmemiştir. Bu ilişki biçimi mülkiyet ilişkilerinin ve kentleşme dinamiklerinin değişmesiyle değişmeye başlamıştır. 19. yüzyıl boyunca farklı ülkelerde özellikle büyümekte olan kentlerde evcil ve vahşi hayvan sahipliğinin bir zenginlik, statü ve kültürel-politik değerlerin göstergesi olduğunu görürüz. Hollanda’da köpek sahipliği ve Viktorya ve Edward dönemlerinde İngiltere’de evcil ve vahşi hayvan sahipliği hızla artmış; sahiplik hem sınıfsal bir ayrışma hem de sınıf atlama göstergesi olmuştur.[5] Bu ilk kırılma noktasından sonra, ikinci bir kırılma yaşandığı görülmektedir: dünya üzerinde kentsel alanların kırsal alanları baskın şekilde geçmesi ve belirlemeye başlaması. 18. ve 19. yüzyıllarda dünya nüfusunun sadece %10’u kentsel alanlarda yaşarken, bu oran II. Dünya Savaşı sonrasında, 1950’li yıllardan itibaren hızla değişmeye başlamıştır. İngiltere gibi Batı Avrupa ülkelerindeki düzenlemeler ikinci olarak da bu kırılmadan etkilenmiştir. Yani hayvanların evlerde sahiplenilmesi ve sahipliğin sıkı kurallara bağlanması, hayvanların evcilleştirilme tarihinden bağımsız değildir; ancak sadece onunla açıklanamaz.
2007 yılında ilk defa dünya kentsel nüfusu kırsal nüfusunu geçmiştir.[6] Birleşmiş Milletler verileri 8 milyara ulaşan dünya nüfusunun %57’sinin 2022 yılı itibarıyla kentsel alanlarda yaşadığını tespit etmiştir.[7] Özellikle gelişmekte olan ülkeler için kentleşme hızının ve kentli nüfus artışının devam edeceği öngörülmektedir. Yani önümüzdeki yıllar insanın da dahil olduğu tüm biyoçeşitliliğin daha hızlı bir kentleşme dalgasıyla karşı karşıya geleceğini göstermektedir. Kentleşme, şimdiye kadar olduğu gibi, “düzen” ve “güvenlik” adına doğayı ve tüm biyoçeşitliliği dışlayan bir gelişme gösterirse, kırsal alana doğru yayılma daha fazla betonlaşma veya aynı anlama gelmek üzere doğal yaşamın yok edilmesi anlamına gelecek. Kent de kendi içinde biyoçeşitliliğin daha fazla kontrol altına alındığı ve düzenlendiği bir yer olacak.
Kentlerdeki evcil hayvanlarla ilgili düzenlemeler, tam da bu nedenle, kamu politikaları belirlenirken, tarihsel eğilimlerin tespit edilmesi ve geleceğe dair öngörülerin yapılmasının ne kadar önemli olduğunu bize bir kez daha hatırlatıyor.
Şimdi dünya üzerindeki evde yaşayan veya evsiz evcil hayvan nüfusuna daha yakından bakabiliriz. Evcil Hayvanların Evsizlik Durumunu İzleme Projesi (State of Pet Homelessness Project) aktif olarak verilerini takip etmeye çalıştığı 20 ülke üzerinden evcil hayvanların evsizlik durumlarını yakından izlemeyi hedefleyen bir oluşum.[8] Oransal olarak evsiz hayvan popülasyonunu öngörmeye yönelik bu izleme, hayvanların mevcut yaşam koşullarını ve bu koşullara kaynaklık eden kamu politikalarını da yakından takip etmeyi içeriyor. Oluşumun saha araştırması ve mülakata dayalı verileri ve bu verilere dayanan raporları, hem evcil hayvanların durumunu hem de kamu politikalarını karşılaştırmalı olarak görmemizi sağlıyor.
Projeye göre, yasa tasarısına örnek teşkil eden Birleşik Krallık’ta evsiz hayvan oranı sadece %5 düzeyinde. Birleşik Krallık’ta 24 milyon 730 bin kedi ve köpekten 1 milyon 160 bini evsiz. Bu sayı içinde yer alan köpeklerin barınakta olanların sayısı sokakta olanlardan yüksek. Kısırlaştırma ve çipleme oranları, köpeklerde %64 ve %82, kedilerde %84 ve %69 olmak üzere çok yüksek. Hollanda’da sokakta yaşayan hayvan tespit edilemezken, diğer Batı Avrupa ülkelerinde evsiz hayvanların oranı, Birleşik Krallık oranlarına benziyor.
Projenin verileri, evsiz hayvan oranlarının dünya üzerinde asıl olarak gelişmekte olan ülkelerde çok yüksek oranlarda seyrettiğini gösteriyor.
Projeye göre, Türkiye’de 12 milyon 870 bin evcil hayvan olduğu ve bu hayvanların 6 milyon 130 bininin evsiz olduğu tahmin ediliyor. Yani toplam evcil hayvan popülasyonunun %48’i evsiz. 1 milyon 660 bin köpek, 4 milyon 380 bin de kedi sokakta yaşıyor. Köpeklerin sadece 66 bin 500 tanesi, kedilerin de 17 bin 700 tanesi barınakta. Komşumuz Yunanistan ve Doğu Avrupa ülkelerinde de benzer oranlar görülüyor.[9]
Kentleşme pratikleri, Batı Avrupa’dan başlayarak hayvanlar için tek bir standart getirmiş görünüyor: ev içine alınarak sahiplendirilme. Bu nedenle, Batı Avrupa ülkelerinde evsiz hayvan oranları çok düşük. Gelişme ve kentleşme süreçlerinin hala çok dinamik olduğu gelişmekte olan ülkelerde ise,[10] evsiz hayvanlar kentleşme dinamiğinin yarattığı önemli bir sorun olarak görülüyor. Çözüm önerisi olarak ise, bu ülkelerin önüne Batı Avrupa’nın 19. yüzyıldan itibaren izlediği model konuluyor.
Bu noktada şu araştırma sorularının sorulması gerekiyor:
- Batı Avrupa ülkeleri bu modeli, sermaye birikiminin arttığı, hem kentleri bir sermaye birikim aracı olarak örgütledikleri hem de kentlere kaynak aktarabildikleri bir dönemde hayata geçirdiler. Gelişmekte olan ülkeler ve bu ülkelerdeki yerel yönetimler, gelişme dinamikleri altında bu modeli hayata geçirebilecek iktisadi kapasiteye sahip olabilecekler mi?
- Evsizlik Projesi’nin saha araştırmaları, hayvanların sokağa terkedilme eğiliminin ekonomik kriz koşullarında arttığını gösteriyor.
- Yerel yönetimlerin kendi bünyelerinde yapıp işletecekleri barınaklar ile çipleme ve kısırlaştırma uygulamaları için gereken veteriner istihdamı da mali yükün diğer boyutu oluşturuyor.
- Evsiz hayvanların hem oransal yüksekliği hem de muhtemel mali yükü altında, bu eğilimin öldürme seçeneğini giderek daha fazla öne çıkaracağını gösteriyor.
- Betonlaşma, kent içi doğal alanların yapay alanlar lehine daralması, trafik akış hızı, siteleşme, şehir ve iş merkezi alanlarının dönüşümü hayvanların yaşam alanlarını daha da daraltacak gibi görünüyor. Düzenli ve güvenli kent hakkından hayvanların dışlandığı eğilimler güçlenecek gibi görünüyor.
- Ukrayna’nın 2012 UEFA ve 2017 Eurovision süreçleri öncesi izlediği itlaf uygulamasının yönetimin öngördüğü sonucu doğurmadığı açıktır.[11] Hayvanların sokakta yaşamasına ve hızla artmasına yol açan mekanizmalar yönetsel olarak çözülmediği sürece, sorun çözülmüş sayılmayacaktır.
- Batı Avrupa modeli asıl olarak, bireysel sahipliği öngörmekte ve önlem almak istediği zaman hayvan sahiplerini cezalandırmaktadır. Hayvan üretim ve satışından ticari gelir elde edilmesi yeterince sorgulanmamakta. Düzenleme ve yaptırımlar çoğu zaman üretim ve satış alanına yönelmemektedir.
- Yürürlükte olan Batı Avrupa modelinin yanında, Batı Avrupa içinde farklı arayışların da seslerini yükselttiğini görmek gerek. Hayvanların evcilleştirilmesi, hayvan sahipliği, sahip olunan hayvanın tasmayla dışarı çıkarılması, doğal alanların yok edilmesi sorgulanan giderek daha fazla ve yüksek sesle sorgulanan konular. Yerel yönetimlerden daha fazla hayvanlara yönelik kamusal alan, sağlık hizmeti ve bakım desteği talepleri de artıyor.
Örnek gösterildiği için, vurguyu bir kez daha Batı Avrupa’ya kaydırarak, şöyle diyebiliriz: Örnek gösterilen Batı Avrupa içinde bugün farklı insan-hayvan ilişkileri konuşulurken, Türkiye gibi, gelişmekte olan ülkeler yüz yıl öncesinin modeline göre mi biçimlenecek?
Son söz olarak şu denebilir. Birleşik Krallık bugün 1939 yılında, savaşa hazırlık öncesi, başta ekonomik gerekçeler olmak üzere topluca katlettiği hayvanları ve bu kararı konuşmaya devam ediyor.[12] Kamu politikası kararları alınırken kamu vicdanının önemsenmemesi veya kamu vicdanının manipüle edilmesi de, bu tarihi örnekler düşünüldüğünde, kabul edilemez görünüyor.
Dr. Fatma Eda Çelik
EPHE – Université PSL, Fransa
[1]“Dog Population Dynamics”, International Companion Animal Coalition, ICAM, https://www.icam-coalition.org/download/figure-1-dog-population-dynamics/?_jtsuid=30134171653972712115174
[2] State of Pet Homelessness Project, https://stateofpethomelessness.com
[3] Environmental Protection Act 1990, https://www.legislation.gov.uk/ukpga/1990/43/contents
[4] Okşan Tandoğan, (2022), “Kentleşme Bağlamında Sokak Hayvanlarının Değişen Statüsü”, Kent Akademisi, 15 (4), 2022, 1884-1905.
[5] Julie-Marie Strange, (2021), “When John Met Benny: Class, Pets and Family Life in late Victorian and Edwardian Britain”, The History of the Family, 26 (2), 214-235, https://doi.org/10.1080/1081602X.2021.1897028
[6] Okşan Tandoğan, a.g.e., 1887.
[7] UNCTAD Handbook of Statistics 2023, https://unctad.org/system/files/official-document/tdstat48_FS011_en.pdf
[8] State of Pet Homelessness Project, a.g.k.
[9] Jennifer Jackman ve Andrew Rowan, (2007), “Free-Roaming Dogs in Developing Countries: The Benefits of Capture, Neuter, and Return Programs”, The State of Animals IV: 2007, Washinton, D.C: Human Society Press, 55-78.
[10] UNCTAD Handbook of Statistics 2023, a.g.e.
[11] “In Ukraine, technology offers humane solutions to the problem of stray animals”, Emerging Europe, (20 Şubat, 2021), https://emerging-europe.com/after-hours/in-ukraine-technology-offers-humane-solutions-to-the-problem-of-stray-animals/
[12] “The little-told story of the massive WWII pet cull”, BBC News, (12 Ekim, 2013), https://www.bbc.com/news/magazine-24478532