SORUNUN TANIMI
Türkiye’de çıraklık eğitimi 3308 sayılı Kanun kapsamında yürütülmekte olup, 2016 ve 2021’de yapılan düzenlemelerle Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) zorunlu eğitimin bir parçası hâline getirilmiştir. Amaç “istihdamı artırmak” ve “nitelikli işgücü yetiştirmek” olarak ifade edilse de uygulamada MESEM sistemi çocuk emeğinin piyasaya erken ve güvencesiz biçimde entegre edildiği bir çalışma rejimine dönüşmüştür.
Türkiye’de 533 binden fazla çocuk MESEM kapsamında haftanın dört günü işletmelerde çalışmaktadır. Bu çocukların büyük bir bölümü düşük gelirli hanelerden gelmekte; çalıştıkları sektörler ise çoğunlukla ILO tarafından “çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri” arasında tanımlanan alanlarda yoğunlaşmaktadır (oto tamir, metal, inşaat, mobilya, elektrik vb.).
Sistem, çocukların eğitim hakkını desteklemekten çok, ekonomik üretim kapasitesini artırmayı önceleyen bir kamu politikası aracına dönüşmüştür. Bu durum, Türkiye’nin taraf olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin eğitim hakkı (md. 28), çocuğun üstün yararı (md. 3) ve ekonomik sömürüden korunma (md. 32) ilkeleriyle çelişmektedir.
MEVCUT DURUM: SORUNUN KAYNAKLARI
- Erken Yaşta İşgücüne Katılımın Normalleşmesi
Türkiye’de çıraklık fiilen 14 yaşında, aday çıraklık ise 11–13 yaş aralığında başlamaktadır. Avrupa’nın çoğu ülkesinde çıraklık 16 yaş ve üzeri için uygulanırken, Türkiye’de MESEM politikası çocukları zorunlu eğitim sürerken dört gün işyerine göndermektedir. Bu durumda çocuklar fiilen işçidir. Haftanın 4 günü iş yeri, 1 günü okul olan bir düzen “mesleki eğitim” değildir. Bu durum çocukları eğitimden koparıp tam zamanlı yarı zamanlı işçi konumuna sokmaktadır. Her ne kadar sistem, “nitelikli insan kaynağı” söylemiyle meşrulaştırılma çabasındaysa da MESEM pedagojik değil, ekonomik bir araçtır. Gerçekte ise çocukların temel eğitime erişimi değil, iş piyasasının ucuz işgücü ihtiyacı belirleyicidir
Bu yaklaşım çocukları:
- Eğitimden kopma riskiyle,
- Tehlikeli sektörlerde ağır iş yüküyle,
- Uzun çalışma saatleriyle,
- Fiziksel ve psikolojik şiddetle karşı karşıya bırakmaktadır.
- Tehlikeli Sektörlere Yönlendirme
MESEM alanlarının önemli bir bölümü, ILO’nun yasakladığı riskli çalışma alanlarıyla örtüşmektedir. Bu durum çocuk işçiliğini görünmez kılmakta ve yasal çerçeve üzerinden meşrulaştırmaktadır. Metal, inşaat, oto tamir, mobilya gibi ILO tarafından “çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri” olarak tanımlanan alanlar etkili denetimden uzak halleri ile MESEM kapsamında yasallaştırılmıştır.
- Yetersiz ve Düzensiz Denetim
3308 Sayılı Kanun’da denetim yükümlülüğü bulunsa da uygulamada:
- Çalışma saatleri,
- İş sağlığı ve güvenliği,
- Usta öğretici niteliği,
- Fiziksel ortam koşulları düzenli olarak izlenmemektedir.
Almanya ve Norveç’te denetim çok paydaşlı, planlı ve yaptırımlı iken, Türkiye’de denetimsizlik çocuk ölümleri, yaralanmalar ve sistematik sömürü ile sonuçlanmaktadır. MESEM çocuklarının iş kazalarına bağlı ölümleri ve yaralanmaları sistemin ne kadar güvencesiz olduğunu göstermektedir. Denetim mekanizmaları kâğıt üzerindedir.
- Ekonomik Teşviklerin Yanlış Tasarımı
2021 değişikliğiyle çırak ücretleri İşsizlik Sigortası Fonu tarafından karşılanmakta olup, işverenlerin mali yükü ortadan kaldırılmış durumdadır. Böylece işveren maliyetsiz işgücü elde ederken, ücretlerin fondan karşılanması ise devletin fonunun çocuk emeğinin finansmanı için kullanılmasıyla sonuçlanmaktadır.
Bu durum:
- İşveren için sistemi maliyetsiz çocuk işgücü kaynağına,
- Çocuklar için ise zorunlu düşük ücretli çalışma tuzağına dönüştürmüştür.
- Sınıfsal Ayrışmayı Derinleştiren Bir Eğitim Yolu
MESEM’e yönelen çocukların büyük bölümü:
- Yoksul hanelerden,
- Kırılgan gruplardan,
- Eğitimde dezavantajlı kesimlerden gelmektedir.
Sistem, yoksul çocukların erken yaşta emeğe zorlanmasını kurumsallaştırarak, Türkiye’de sınıfsal eşitsizliği yeniden üretmektedir.
BU DURUMDA MESEM NEDEN ISLAH EDİLEMEZ?
Çünkü sistemin kurucu mantığı, çocuğu çalıştırılabilir bir beden olarak görmek üzerine kuruludur.
- MESEM’in temel problematiği “işveren talebine göre eğitim”e ve “çocuk işçiliğinin devlet eliyle düzenlenmesi”ne dönüşmüştür.
- Denetim düzeltilemez, çünkü Türkiye’de çıraklık yapılan sektörlerin büyük bölümü zaten çocuğun çalışmasına uygun değildir.
- Yaş sınırını yükseltmek yeterli değildir; sistem yapısal olarak emeği önceleyen, eğitimi ikincilleştiren bir rejimdir.
- Ücret mekanizması kaldırıldığında sistem çöker, çünkü MESEM’in cazibesi işveren için ucuz işçi erişimidir.
Dolayısıyla sistemin kendisi sorunlu olduğundan iyileştirme değil, tasfiye gerektirir.
ULUSLARARASI KARŞILAŞTIRMA: TÜRKİYE NEDEN GERİ KALIYOR?
Almanya ve Norveç modellerinde:
- Çıraklık 16 yaş sonrası başlar.
- Genel eğitimden kopma olmaz.
- Denetim sıkı, çok paydaşlı ve yaptırımlıdır.
- Çocukların güvenliği önceliklidir.
- Tehlikeli işlerde çocuklar çalıştırılamaz.
- Ücretler işveren tarafından ödenir.
- Usta öğretici nitelikleri zorunlu ve sertifikalıdır.
- Çıraklık, ikinci sınıf değil saygın bir kariyer yoludur.
Türkiye’de:
- Çıraklık eğitimi erken yaşta istihdam anlamına gelmektedir.
- Sistem işgücü piyasasının ihtiyaçlarına göre şekillenir.
- Çocukların eğitsel, duygusal ve fiziksel iyilik hâli arka plana atılmaktadır.
- Tehlikeli sektörlerde yoğunlaşma görülür.
- Denetimler kâğıt üzerindedir.
- Çocuk ölümleri ve ağır yaralanmalar yaşanmaktadır.
RİSKLER VE SONUÇLAR
- Çocuk işçiliğinin kurumsallaşması: MESEM, çocuk işçiliğini azaltmak yerine yasal ve düzenli bir kanal üzerinden görünmez hâle getirmektedir.
- Erken okul terki ve eğitsel başarısızlık: Haftanın dört günü işyerinde bulunan çocukların eğitimle bağları zayıflamaktadır.
- İş kazaları ve ölümler: Denetimsizlik, ağır işler ve tehlikeli araçlar ölüm ve yaralanmaları artırmaktadır.
- Psikolojik ve fiziksel istismar riski: Şiddet, hakaret, mobbing ve usta baskısı çocukların güvenliğini tehdit etmektedir.
- Sınıfsal eşitsizliğin yeniden üretimi: MESEM, yoksul çocuklar için çıkış değil; erken işçileşme tuzağına dönüşmüş durumdadır.
POLİTİKA ÖNERİLERİ
MESEM sistemi, yalnızca çocuk işçiliğini kurumsallaştırmakla kalmamakta, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğini de yeniden üreten bir mekanizma olarak işlemektedir.
Aşağıdaki politika önerileri, sistemin tamamen kaldırılması ve yerine hak temelli, çocuk odaklı ve toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bir model kurulması gerektiği kabulüyle hazırlanmıştır.
- MESEM Kademeli Olarak Kaldırılmalıdır, Çocuk İşçiliğini Önleme Temelli Yeni Bir Model Kurulmalıdır!
MESEM’in yapısal doğası gereği çocuk işçiliğini artırdığı, kız ve erkek çocuklarını farklı biçimlerde sömürü ilişkilerine soktuğu açıktır. Bu nedenle:
- MESEM’in bir geçiş süreciyle kapatılması,
- Yeni modelin çocukların gelişimsel ihtiyaçlarını, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve eğitim hakkını merkeze alacak biçimde inşa edilmesi gerekir.
- Yeni modelin ana ilkesi: “Çocuğun çalıştırılması değil, çocuğun eğitimi esastır” olmalıdır.
- Çıraklık Yaşı 16’ya Yükseltilmeli; 16 Yaş Altı Tüm İşbaşı Yönlendirmeler Yasaklanmalıdır!
Özellikle kız çocuklarının erken yaşta: eğitimden kopması, ev içi ve bakım emeğine yönlendirilmesi, taciz, istismar ve evlilik baskısı altında kalması riskleri çok daha yüksektir. Bu nedenle:
- 14 yaş çıraklık ile 11–13 yaş aday çıraklık tamamen kaldırılmalıdır.
- Çıraklık sadece zorunlu eğitim tamamlandıktan sonra mümkün olmalıdır.
Bu düzenleme çocukların erken evlilik–erken işçilik kıskacından korunması için kritiktir.
- Güvenli, Şiddetten Arındırılmış Öğrenme Ortamlarını Zorunlu Kılan Düzenlemeler Yapılmalıdır!
MESEM kapsamında çalışan çocukların bir kısmı; denetimsiz çalışma alanları, kapalı ustalık ilişkileri, sözlü ve psikolojik baskı pratikleri gibi nedenlerle toplumsal cinsiyet temelli şiddet ve istismar açısından risk altına girebilmektedir. Bu nedenle yeni modelde:
- Mesleki eğitim kurumlarında çocuk koruma, güvenli davranış ve istismar farkındalığına ilişkin zorunlu koruma protokolleri uygulanmalıdır.
- İşyerleri toplumsal cinsiyet eşitliği ve güvenli çalışma standartlarına göre akredite edilmeli; denetim sonuçları kamuya açık hale getirilmelidir.
- Toplumsal cinsiyet temelli şiddet, taciz ve mobbing konusunda düzenli izleme–değerlendirme mekanizmaları kurulmalıdır.
- Tekrarlayan veya ciddi düzeyde toplumsal cinsiyet temelli risk barındırdığı belirlenen işyerlerinin programa erişimi kademeli olarak sınırlandırılmalı; risk azaltıcı eylem planları zorunlu tutulmalıdır.
- İşsizlik Sigortası Fonu’nun Çocuk Emeği İçin Kullanımı Durdurulmalı; Kaynaklar Çocukların Eğitime Devamını Desteklemeye Yönlendirilmelidir!
Fonun MESEM’e aktarılması çocuk emeğinin devlet eliyle finanse edilmesine ve yoksul ailelerin kısa vadeli gelir motivasyonuyla çocuklarını işgücüne göndermesine, yoksulluğun giderek derinleşmesi ise sürecin yaratılmış rıza ile normalleştirilmesine yol açmaktadır. Yoksulluğa ek olarak cinsiyetçi tutumların da süregelmesi kız çocuklarının ev ve iş yükü arasında sıkışması sonuçlarını doğurmaktadır. Bu nedenle fon:
- Eğitime devam eden kız çocuklarına şartlı eğitim desteği,
- Yoksul ailelere bakım yükünün azaltılması için sosyal yardım,
- Eğitim bursları ve öğretim materyali desteği şeklinde yeniden düzenlenmelidir.
- Mesleki Eğitim Okul-Temelli Hale Getirilmeli; Çocuklar İşe Değil Eğitime Gitmelidir!
Türkiye’de haftanın 4 günü işyeri-1 günü okul uygulaması, çocukların eğitimden kopmasına, düşük beklenti–düşük gelecek tuzağına, ataerkil aile yapısının onlar adına “işe gönderme” kararını meşrulaştırmasına yol açmaktadır. Çocuklar için ise çalışma sistemine dahil olmak çeşitli psikososyal sorunların içine çekilmeleriyle sonuçlanmaktadır. Para kazanma sistemine dahil olan çocukların eğitimle ilişkilenmeleri güçleşmektedir. Bu nedenle:
- Mesleki eğitim okul temelli olmalıdır.
- İşbaşı öğrenme kısa süreli, gözetimli ve çocuğun tercihine bağlı olmalıdır.
- İşyerine yönlendirmede velinin değil çocuğun (sistemce yaratılmamış) rızası esas alınmalıdır.
- Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Duyarlı Denetim Mekanizması Kurulmalıdır!
Yeni modelde denetim; yalnızca iş sağlığı ve güvenliği değil, aynı zamanda işyerinin toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları, güvenli çalışma kültürü, taciz ve istismar açısından kurumsal risk göstergeleri, eşit katılım olanakları ve cinsiyetçi iş bölümünün yeniden üretilip üretilmediği kriterlerini içermelidir. Denetim organı şunlardan oluşmalıdır:
- Çocuk hakları uzmanları,
- Kadın örgütleri ve feminist STK’lar,
- Sendikalar,
- Eğitim bilimciler,
- Kamu kurumları.
Denetim raporları kamusal olarak açıklanmalı, şeffaflık sağlanmalıdır.
- Ataerkil Ustalık Kültürünün Çocuklar Üzerindeki Yetkisi Sınırlandırılmalı; Yerine Eğitimci Odaklı Bir Model Kurulmalıdır!
MESEM’de usta-çırak ilişkisi çoğu zaman eril otorite, disiplin adı altında şiddet, baskı, cinsiyetçi hiyerarşiler üzerinden işlemektedir. Bununla mücadele edebilmek için:
- Geleneksel ustalık modeli, çocuklarla çalışmaya uygun pedagojik ve koruyucu öğreticilik yeterlikleriyle desteklenmeli; eğitim içeriği kısa süreli çevrimiçi sertifikaların ötesine taşınmalıdır.
- Çocuklarla çalışan her yetişkin için zorunlu toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi verilmelidir.
- Usta pozisyonunun tek taraflı ve denetimsiz otoritesi; bağımsız denetim, rehber öğretmen-koordinatör gibi ek yetişkin pozisyonlarının sisteme dahil edilmesi ve çocukların geri bildirim mekanizmalarıyla desteklenmiş çok aktörlü bir yapı içinde sınırlandırılmalıdır.
Tüm bunlardan hareketle çocuk refahını gözeten bir eğitim sistemi Çocukların Gerçek İlgi ve Yeteneklerine Dayalı, Mesleğe Mecburi Yönlendirmeyi Kaldıran Bir Eğitim Modeli şeklinde kurgulanmalıdır.
MESEM uygulaması, toplumsal cinsiyet klişeleri üzerinden çocukları belirli meslek alanlarına yönlendirerek ataerkil iş bölümünü ve sınıfsal eşitsizlikleri yeniden üretmektedir. Özellikle kız çocukları kuaförlük, yemek üretimi, bakım hizmetleri gibi ev içi rollerle paralel sektörlere yönlendirilmekte; böylece evde üstlendikleri ücretsiz bakım ve ev içi emek, çalışma yaşamında da düşük ücretli ve güvencesiz emek biçimlerine dönüşmektedir.
Bu durum kız çocukları açısından üçlü bir sömürü hattı yaratmaktadır: (1) Ev içi ücretsiz emek, (2) düşük ücretli cinsiyetli sektörlerde çalıştırılma, (3) kazançlarının çoğu zaman hane içinde ortak kullanılması nedeniyle ekonomik özerkliklerinin sınırlanması.
Bu çerçevede MESEM’in cinsiyetli meslek yönlendirmelerini izleyen, kız çocuklarının çoklu sömürü risklerini görünür kılan ve sektörler arası eşit katılımı güçlendiren özel bir toplumsal cinsiyet analizine ihtiyaç duyulmaktadır. Oysa çocukların yönelimi, kız–erkek fark etmeksizin, aile beklentileri ya da ekonomik baskılarla şekillenen yaratılmış rızaya değil; bilimsel, pedagojik ve çok boyutlu değerlendirmelere dayanmalıdır. Bu nedenle model:
- Çocuğu mesleğe değil, beceri ve potansiyel geliştiren geniş bir öğrenme yelpazesine yönlendirmelidir. Mesleki alanlar, çocukların 14–15 yaş gibi erken dönemlerde dar bir sektöre sıkışmasını engelleyecek biçimde; yaratıcılık, problem çözme, bilimsel düşünme, dijital okuryazarlık, sosyal beceriler, sanatsal potansiyel gibi çok yönlü yetkinlikleri merkeze almalıdır.
- Yönlendirme süreci bilimsel, çok disiplinli ve çocuğun özgün portfolyosuna dayalı olmalıdır. Her çocuk için pedagojik değerlendirme, gelişimsel tarama, psikolojik danışmanlık, rehberlik görüşmeleri ve gözlem süreçlerinden oluşan kişisel öğrenme portfolyosu hazırlanmalıdır. Bu portfolyo akademik eğilimleri, sosyal becerileri, güçlü yönleri, ilgi alanları esas alınarak oluşturulmalı; aile beklentisi veya işgücü piyasasının talebi belirleyici olmamalıdır.
- Çocuğun yönelimi hiçbir şekilde zorunlu olarak “meslek seçiminden” ibaret olmamalıdır. Çocukların yönelimlerini sadece erken yaşta bir mesleğe yerleştirme odağına sıkıştıran yaklaşım terk edilmeli; çocukların çok boyutlu ilgi ve yeteneklerini geliştiren sanat, spor, bilim, teknoloji, toplum hizmeti ve akademik alanlar da eşit düzeyde desteklenmelidir.
- STEM, bakım, hizmet, yaratıcı sanatlar gibi tüm alanlar cinsiyet ayrımından arındırılmalıdır. “Erkek çocukları ağır işler / kız çocukları bakım işleri” şeması ortadan kaldırılmalı; her çocuk kendi yeteneği ve isteği doğrultusunda yönlendirilmelidir. Burada amaç alanları cinsiyetlendirmeden, çocuğun potansiyelini özgürleştiren bir çeşitlilik politikası kurmak olmalıdır.
Prof. Dr. Yasemin MAMUR IŞIKÇI
Giresun Üniversitesi
Arş. Gör. Dr. Tuğba CANBULUT
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa
Doktorant Canan BUDAK
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi
